Ahmet Emin Seyhan

Ahmet Emin Seyhan

Aklını Kullanmayan Allah’a Yol Bulamaz

A+A-

Kur’ân-ı Kerim’de Yüce Allah birçok yerde “Ey akıl sahipleri!” diyerek insanları akıllarını kullanmaya davet eder. Kur’ân’da akıl ile ilgili kullanılan kavramlardan biri de “lüb”tür. “Lüb”, “öze inmek, özü ortaya çıkarmak, hayvanın üzerindeki parazitleri temizlemek” gibi anlamlara gelir. Yani insanoğlu aklını kullanarak meselelerin “özüne inmek ve hakikati araştırmak” zorundadır. Ayrıca aklını kullanarak “şeytanın vesveselerini/parazit seslerini temizlemekle” de görevlidir. Zira kelimenin semantik analizi yapıldığında bu anlamları içerdiği görülür.

Bu gerçeğe rağmen, aklını kullanmayan insan sadece kendine yazık eder ve Yüce Allah’a götüren yolları bulamaz. Bu kişi, şeytanın ve şeytanlaşmış insanların elinde oyuncak olmaktan kurtulamaz, bunlarla birlikte cehennemi boylar ve suçlu da bizzat kendisi olur.

Zira Yüce Allah, insanoğlunun ruhuna kendisini bulacak programı yüklemiştir. Yani akıl, Yüce Allah’ı bulacak şekilde programlanmıştır. Bu programı doğru çalıştıran kimse Yüce Allah’ı bulur. Ancak fıtratına yerleştirilen o programa şeytan virüsünün sızmasına izin veren kişi programın doğru çalışmasını engellendiği için hakikate ulaşamaz. Çünkü nasıl bilgisayara virüs girince program bozuluyor ve işlemez hâle geliyorsa, şeytan virüsünün etkin hâle geldiği program da bozulur; böylece kişi, aklını doğru kullanamadığı için sağlıklı tefekkür yapamaz ve doğru kararlar alamaz. Dolayısıyla şeytanın ve şeytanlaşmış kimselerin bu programı bozmaması için yine görev insanın bizzat kendisine düşer.

Aklını kullanıp şeytanlaşmış kimseleri ve göğsünde ona vesvese veren şeytanî sesi “baş düşmanları” bilmeyen ve onların ilginç önerilerine kolayca kanan/tamah eden, kendisine yazık eder. Dolayısıyla insanoğlu şeytanını etkisiz hale getirmekle mükelleftir. Zira her insan, meleklerden daha üstün konuma yükselme imkânına ve Yüce Allah’ın rızasını kazanma şansına ancak bu sayede nail olabilir. Bu fırsatı başarıya çevirebilmek için şeytanı ve şeytanlaşmış insanları yenmek şarttır. Bu şansı iyi değerlendirmek yerine şeytanların çağrılarına kulak veren, hayvanlardan da daha aşağı bir duruma düşer ve cehennemi hak eder.

Kur’ân ve sünnetin ilkelerini anlamak isteyen aklını kullanmak mecburiyetindedir. Her işinde akl-ı selimi kullanmayı reddeden, aklını “lehve’l-hadis”le kirleten, aklını kiraya veren, işin kolayına kaçarak sahte şeyhin/hocanın/liderin/mürşidin/velinin peşinden giden, aklına göre değil de duygularına göre hareket eden, sonra da çok yanlış işlere imza atan kimse peşinden gittiği o şahısla eşit derecede sorumludur ve eteğine yapıştığı sahtekâr kadar suçludur. Kıyâmet günü tüm suçunu sahte hocasına/liderine/şeyhine/mürşidine atması onu cehennemden kurtarmaya asla yetmeyecektir.[1]

Kur’ân-ı Kerim, akıl sahiplerinin bazı özelliklerini şöyle bildirir:

“Sana Rabbinden her ne ki indirilmişse, hak/gerçek olduğunu gören kimseyle (bunu göremeyecek kadar) kör olan kimse bir midir? Bu gerçeği yalnızca akıl ve sağduyu sahipleri hatırdan çıkarmazlar. Onlar ki Allah'la olan bağlantılarına sadakat gösterir, antlaşmalarını/ sözleşmelerini asla bozmazlar. Ve onlar ki, Allah'ın sıkı tutulmasını buyurduğu (kardeşlik bağlarını/tüm hassas ayar ve dengeleri) sıkı tutarlar (bunları bozmak isteyenlere fırsat vermezler); Rablerine karşı son derece saygılı ve duyarlı davranır, [O'nun çağrısına sağır kalanları bekleyen] o pek kötü hesaptan korkarlar. Ve onlar ki, Rablerinin teveccühünü umarak güçlüklere göğüs gerip, namazda kararlılık gösterirler; kendilerine rızık olarak verdiklerimizden gizli-açık başkaları için harcarlar, kötülüğü iyilikle savarlar. İşte, ahirette erişilecek olan nihaî huzur böylelerine özgüdür.”[2]

Görüldüğü üzere akıl sahibi olmanın ölçüsü, ayetlerde haber verilen bu vasıflara sahip olmaktır. Bu âyetleri görmezlikten gelerek pek çok yanlış yapan, kurnazlık eden, yeteneklerini körelten, ömrünü boş şeylerle tüketen sonra da “akıl sahibi” olduğunu iddia edenler, akıllarını doğru kullanmayan ve kendilerine yazık edenlerdir.

Sonuç olarak, akıllı insan sadece gerçeğin peşinde koşar. Hakk’a yol bulmak için çaba sarf eder. Hakikatin özünü ortaya çıkartır ve ona uygun hareket eder. Şeytanın ve şeytanlaşmış insanların vesveselerine kanmaz. Onlardan gelen çağrıları kulak vermez. Gerçeklere sırtını dönmez. Kendine tanınan fırsatları elinin tersiyle itmez. Ömrü boyunca Kur’ân ve sünnetin ilkelerinden asla ayrılmaz. (04.04.2014)

 

[1] en-Nisâ 4/97-100; İbrahim 14/21-22; es-Sebe 34/31-34; el-Mü’min 40/47-50.

[2] er-Ra’d 13/19-22.

Önceki ve Sonraki Yazılar