Aile İçi Şiddet ve İstismar
Aile, toplumun temel taşıdır. Allah Teâlâ, aile sayesinde yeryüzünde insanların huzur bulmasını, nesillerin devam etmesini ve Yaratanın isteği doğrultusunda bir hayat yaşanmasını murat etmiştir. Dinimiz evliliği teşvik etmiş, ancak evlilik dışı kadın-erkek ilişkilerini ise şiddetle yasaklamış ve haram kılmıştır.
Üzülerek belirtmek gerekir ki, maneviyattan yoksun, maddî çıkarları önceleyen, zevkini düşünen hedonist bireylerin yaygınlaştığı günümüz dünyasında şiddete yönelen insanların sayısında ciddi artışlar yaşanmaktadır. Acımasızca işlenen cinayetler artık aileyi de kıskacına almıştır. Yakın akrabalar dahi maddî çıkarlar için birbirini hunharca katledebilmektedir.
Hatta şefkat timsali olması gereken bazı “biyolojik” anneler yavrularını öldürebilecek derece vahşileşmiştir. Fedakârlık ve özverinin merkezi olması gereken aile, televizyon programlarının da etkisiyle ve yanlış yönlendirmesiyle bencilliğin ve bireysel hesapların ön plana çıktığı bir şiddet ve istismar ortamına dönüşmüştür.
İnsanlar arasındaki bu olumsuz eğilimleri dizginleyen, sevgi ve şefkat ocağı konumundaki ailelere hayat veren, ailevi ilişkileri normalleştiren en büyük güç ise “din duygusu, bir başka ifadeyle Allah korkusu ve ahirette hesap vereceği inancıdır.” İstiklal Marşı’nın şairi Mehmet Akif Ersoy bu gerçeği şöyle ifade etmiştir:
“Ne irfandır veren ahlâka yükseklik, ne vicdandır.
Fazilet hissi insanlarda Allah korkusundandır.”
Bu korkunun kalplerden silindiği bir dünyada artık “insan insanın kurdu” olmuştur. Bu bakımdan manevî hayatın yaşanmasını sadece belli zaman ve zeminlere tahsis etmek nasıl yanlış ise din eğitim ve öğretimini de sadece bir inanç meselesi olarak görmek ve bunun davranışlara yansımasını istememek de aynı şekilde yanlıştır ve büyük bir yanılgıdır.
Din eğitimi, ailenin yıkılmasının, şiddetten ve istismardan uzak tutulmasının ve insan neslinin bozulmadan korunmasının bir teminatıdır. Yaşadığımız yüzyıl göstermiştir ki, insanların dini ve ahlaki değerlerden uzaklaşması ve dini duygularının zayıflamasıyla birlikte aile kurumu büyük zarar görmüştür. İnsanların kalplerini imanla donatmaları hem ferdî hem de ailevî huzur ve mutluluğun en büyük teminatıdır.
Bu gerçeği Yüce Rabbimiz şöyle ifade buyurmuştur: “Biliniz ki, kalpler ancak Allah’ı anmakla (O’nun ilkelerini, emir ve yasaklarını öğrenip hatırda tutmak ve gereğini yapmakla) huzur bulur.”
Müslümanların inanç ve kültüründe aile yuvası, kişiliğin ve kimliğin şekillendiği, dinin, ahlakın, edebin, hak ve hukukun öğrenildiği ilk mekteptir.
Karşılıklı sevgi, saygı ve fedakârlık gibi yüce değerlerin kazanıldığı bir ortamdır. Burada şiddet/dayak ve istismar gibi yanlış şeylere asla yer yoktur. Bu güzel din, değil aile içerisinde savaş esnasında bile çocuklara, yaşlılara ve kadınlara dokunulmasını, sivillerin kanının dökülmesini kesinlikle yasaklamıştır. Hz. Peygamber, hayatında ne eşine ne çocuklarına ne de hizmetçilerine el kaldırmıştır.
O şefkat ve merhamet Peygamber’inin ümmetinden olup da aile içi şiddet ve istismara sapanlar, Hz. Peygamber’in sünnetinden/ahlâkından uzaklaşmışlardır. Böyle kötü bir temsille/örneklikle, günümüzde İslâm’a karşı düşmanlık besleyenlerin eline koz/fırsat/ malzeme vermişlerdir. Oysa aile içi şiddet ve istismar, Kur’an ve sahih sünnetle bağdaşmayan ilkelliklerdir.
Çünkü ne ayetlerde ne de sahih hadislerde eşe veya çocuklara dayak atılabileceğinden bahsedilmektedir. Bir takım uydurma rivayetlere veya yanlış yorumlanan ayetlere bakarak İslam’da dayağın olduğunu savunmak katiyen doğru değildir. Kaldı ki böyle bir din yorumunu savunmak büyük bir vebali omuzlamak demektir.
Rabbim cümlemizi haksız her türlü şiddetten, yanlış işlerden ve başkalarına kötülük yapmaktan korusun, ailelerimizi sevgi, şefkat ve huzur yuvaları eylesin. (16.01.2009)